12 Mart 2017 Pazar

Paradan gayrı haber yok

Kaldık cihanda baş başa
Dünyayı çözüp eren yok
Görmedim burda kalanı
Paradan gayrı haber yok

Milletin gözü ürünmüş
Milletim özü sürünmüş
Altın akçe Hu görünmüş
Tanrının bir çift sözü yok

Fanilik bilen kaç kişi
Gitmez yanında hiçbişi
Hak gözetmektir kul işi
Mülkten insana yarar yok.

YAZAR: DîVRÎ



-

11 Mart 2017 Cumartesi

Hani

HANİ
Hani bir rüzgar olsam 
Sessizce kulağına fısıldasam
SENİ SEVİYORUM
Hani bir ağaç olsam 
Seni dallarımla sarsam
SENİ ÖZLÜYORUM
Hani bir bulut olsam
Üzerine usul usul yağsam 
SENİ HİSSEDİYORUM
Hani bir kalem olsam 
Hep elinde dursam 
SANA DOKUNUYORUM
Hani toprak olsam 
Sen üzerime bassan 
SANA KATLANIYORUM
Hani ben sen olsam
Sen de ben olsan 
BİZDEN BİR OLUR MUYDU?

(ONUR VURGUN) 24.03.15


Shopia

Yunanca "seviyorum anlamına gelen "phileo" sözcüğü ve "bilgi»  anlamına gelen "sophia" sözcüğünün birleşiminden oluşan felsefenin sözcük anlamı, "bilgelik sevgisi" ya da "bilgi sevgisi"dir. Yani bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, onları önemsemek ve hatta en değerli şeyler olarak görmektir.


Yedi liberal sanatın merkezinde duran felsefe, Herrad von Landsberg,(1180)

Dünyanın her yerindeki siyasi gelişmeler bizi siyaset ve ahlak üzerine tekrar düşünmeye sevk ediyor. Türkiye'deki siyasi gelişmelerse öylesine yakıcı ve hızlı ki bütün dikkatimizi üzerine çekiyor. Gerçekten tarihi öneme sahip olaylara    tanık oluyoruz. Bunları doğru kavramak için düşünen herkes büyük çaba sarf ediyor. 

Günümüzde felsefe, küresel anlamda siyasetin neliğine dair tekrar tekrar düşünmeye mecbur.

Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk Çağ'ın ünlü Yunan matematikçisi ve filozofu Pythagoras (Pisagor), (MÖ 580-500) tarafından kullanılmıştır.
Bilgeliği seven, bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen kişilere filozof denir.
Başlangıçta tüm bilim ve disiplinleri içeren felsefenin, daha sonra kendisinden ayrılan tüm diğer disiplinlerden konusu ve yöntemiyle ayrıldığı görülmektedir. Felsefenin konuları; genel olarak varlık, bir bütün olarak evrenin kendisi ve insanın eylemlerini, yaşamını ve yazgısını en temel bir biçimde etkileyen şeylerdir. Bilim bilgi verir, felsefe ise bilginin ne olduğunu, neyi ve nasıl bilebileceğimizi araştırır. Bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı konuları felsefe, bir bütün olarak ele alır ve bu bağlamda en genel ilkelere ulaşmaya çalışır.

Felsefe ilk olarak M.Ö. 7.yy’da İyonya uygarlığında önemli bir ticaret merkezi ve liman kenti olan Miletos (Milet) kentinde ortaya çıkmıştır.
Thales (MÖ 624-546) ile başlayan bu süreçte, doğal olaylar yine doğal nedenlerle açıklanmaya çalışılarak insan aklının yeterli olduğu inancı sağlanmaya çalışılmıştır.
Felsefe ilk olarak İyonya’da ortaya çıkmıştır. O dönemde bu koşulu ilk gerçekleştiren kişi de Miletli Thales’tir. Thales yunan dini ve mitolojisinin açıklamalarıyla yetinmeyip akla dayalı açıklamalar yaparak evrenin ilk ana maddesi (Arkhe) sorununa cevap aramıştır.

O zamanın en büyük filozoflarından biri de Sokrates’tir. Sokrates adalete ve yasaya büyük önem vermiştir. Dünyaya en etkili filozoflardan biri olan Platon’u eğitmiştir.
Platon için ahlak ve erdem anlayışı çok önemlidir. Platon’un felsefi çabalarının en yüksek amacı tek tek insan bireylerinin ve bir bütün olarak toplumun ahlaki bir yüksekliğe eriştirilmeleri ve mutlu kılınmalarıydı. Platon, mutluluğu gerek insan bireyleri, gerekse toplum ve site için nihai amaç olarak görmekteydi. Ahlak anlayışı da mutluluğun elde edilmesi amacına yönelmişti. Bu yüzden Platon’un ahlak anlayışı bir “mutluluk ahlakı” olarak nitelenebilir.
Platon’a göre mutluluğu sağlayabilecek şey iyilikten başkası değildi. Bu yüzden iyiye benzeyen, mümkün olduğunca iyi olmaya çalışan bir insan, aynı zamanda kendi doğasını  tamamlamak yolunda mesafe kat etmiş, kendine yeterli hâle gelmiş insandır.
Platon’a göre erdem ruhun düzenidir. Ruhun düzeni ifadesiyle kast edilen şey, ruhun parçalarının doğalarına uygun durumda olmalarıdır.



Bu değerlendirmelerden yola çıkarak erdemin aynı zamanda ruhun doğası anlamına geldiği sonucuna varmak mümkündür. Çünkü erdem, ruhu iyi kılacaktır. 
Erdem ancak düzen ile sağlanabildiğine göre, düzen bir şeyin doğasına uygun durumda olması, doğasını gerçekleştirmiş olmasından başka bir şey olmaz. Platon, bu kabullerden yola çıkarak erdemi ve başlıca erdem türleri olan doğruluk ve adaleti daima insanların ya da toplumların doğalarıyla açıklamak yoluna gitmiştir.
Platon erdemi insan doğasıyla ilişkilendirir. Ona göre erdem insanın doğasına uygun durumda olmasıdır.




162.Gün


Bugün çarşamba ve 17. gün. Başladığı andan bugüne yüzlerce kayıp verdik. En son
yakın arkadaşım İbrahim’i kaybettim. Sabahleyin cenazeye giderken çok utandım. Halbuki küçük kızına söz vermiştim. Babanı kurtaracağım demiştim. Ama İbrahim’i kollarımın arasında kaybettim. Her gün kollarımın arasında sayısız insan ölüyor. Bütün yolları denesek de çaresiz kalıyoruz. Bazen düşünüyorum , bu insanların ölüm sebebi Tanrı’nın bi lütfu mu yoksa bi cezası mı ? Bu insanlar Tanrı’ya bi kötülük mü yaptı ??
Ya da hayır Tanrı onları mükafatlandırdı. Belki de ölenler bizden daha mutludur...
Bugün cuma ve 50. gün . Hastalık belirtileri bende de nüksetti. Ellerim titremeye başladı , habire ateşleniyorum ve bitmek bilmeyen sancılar var midemde. Terzinin söküğünü dikemediği gibi ben de hastalığıma çare bulamıyorum. Tanrı bana da aynı şakayı yapıyor olmalı (!) Evet şaka diyorum çünkü psikolojim bunun gerçek olduğuna inanmıyor. Geçen gün psikiyatr bi arkadaşımın yanına gittim. Yaşadığım şeyleri anlattım ve veba olduğumdan bahsettim. Hastalığımın aramızda kalmasını söyledim. Bana ilaç verdi ve rapor yazdı. Bir haftalık izne ayrıldım. İznim sırasında istirahat etmek yerine insanları izledim. Yitip giden hayatlara ve yakınlarının bu duruma nasıl alışğını fark ettim. Tablo karanlık...
Bugün salı ve 96. gün . Bu kadar kayba rağmen belediye meclisi insanların biraz kafası dağılsın şenlikler düzenledi. Yemekler , müzikler , oyunlar... Ama benim kafam dağılmak yerine daha da bozuldu. Hastalığım iyice ortaya çıktığı için beni görevden aldılar. Şehrin 47 kilometre uzağındaki bi dağ evine yerleştim. Biraz odun kırdım , sobayı yaktım ve çay demledim...
Bugün perşembe ve 161. gün. Şehirden ölüm haberleri almayı bıraktım. Ölüme bir adım daha yaklaştım. Ölmeyi düşünmek oldukça korkunçtu. Ama bir yandan da ödül gibi gelmeye başladı. İnsanların ölümden korkması bir içgüdü mü yoksa daha önceden Tanrı Eli’yle beynimize işlenmiş bi şeyin habercisi mi ? Demek istediğim tanrı bizi çok büyük bi şey için çağırıyor mu yoksa ? Ya ölmek aslında ölmek değilse ? Bunlar kafamı kurcalarken kapının önüne beyaz bi araba geldi. İçinden doktor kılıklı 2 adam çıktı ve yavaşça kapıma doğru ilerlediler. Kapıyı açtığımda bana vebanın çaresinin bulunduğunu ve beni tedavi etmek için şehre götürmeleri gerektiğini söylediler. İçimdeki ses tedavi olmamam gerektiğini ve Tanrı’yla yüzleşmem gerektiğini söyledi. Ama yine de şehre gittim.
Bugün cuma ve 162. gün. Uzun bekleyişin ardından sabahın erken saatlerinde beni hastaneye getirdiler. Kendimi çok yorgun hissediyorum bir yandan da etrafta bi gariplik sezdim. Sanki daha düne kadar onca insan ölmemiş gibi davranıyordu insanlar birbirine. Tam ne oluyor diye düşünürken beni bi odaya soktular. Odanın ortasında bir masa vardı ve iki de sandalye. İçeri gayet alımlı bi kadın girdi. Söylediğine göre psikologmuş kendisi. Vebanın 100 yıl önce çaresinin bulunduğunu , aslında kimsenin ölmediğini , benim de doktor falan olmadığımı ve bir şizofren olduğumu söyledi. Kocaman bi kahkaha attım ve çıldırmış olduğunu söyledim. Sonrasında görevliler beni alıp hücreme götürdüler. Hücreye girdiğimde Zeki Müren’le karşılaştım ve bana Fifa 17 oynayalım mı diye sordu ? Teklifini kırmadım ama oyunda beni çok fena yendi. Ardında biraz muhabbet ettik. Meğersem beni 10 yaşımdan beri tanıyormuş ama yanıma gelmeye cesareti yokmuş. Neyse ki kader bizi aynı hücrede buluşturdu. Bu arada kader neydi...? 

5 Mart 2017 Pazar

Kar ilk yağışta güzeldir, kadın ilk bakışta... Kar sonradan çile olur, kadın sonradan zahmet...Tıpkı kar gibi kadını da ilk gördüğümüzde heycana kapılırız, hiç bitmeyecek bir mutluluk ile seyrederz.Sonra arı kar, zaman geçtikçe toprağa tutunur, kadın ise zaman geçtikçe ruhumuza serpilir ve bedenimizde yer bulur. karın getirdiği mutluluklar vardır: kar topu, kardan adam, kara yatıp kelebek yapmak... Kadınlar da bize mutluluk verir; sarılırız gözlerine hapsoluruz, dizlerinde yatarız, gülüşlerinden öperiz, kokusunda kayboluruz, saçlarını okşarız.Bir süre sonra kadının da karın da ilk heycanı iyiden iyiye kaybolur.Yerini soğuk ve donuk anı yığınları alır. Karın, bu soğuk ve donuk yıgınlarının gitmesi için yağmura ihtiyacı vardır. Kadının bıraktığı bu soğuk ve donuk anı yığınlarının gitmesi içinse erkeğin gözyaşına ihtiyacı vardır.Ayrıldıktan sonra akan gözyaşları, tıpkı kar yığınlarının temizlenmesi için yağan yağmur gibi ayrılığın getirdiği yığınları temizlemek için akar. Her kadın göz yaşı ile, her kar yağmurla gelir; ikiside gittikten sonra ardından getirdiklerini bırakır.        
Yazar: A.F.E